Halkla ilişkilerin en temel görevi bir mesajı alıcıya iletmektir. Sanata baktığımızda ise bu aynı görevi estetik kurallar çerçevesinde sürdürdüğünü görürüz. “Sanat, bir duyguyu yaşayan insanın, o duyguyu bilerek ve isteyerek başkalarına aktarma olayıdır.” diyen Bernard Shaw’ın bu sözleri sanatın tanımını çok güzel özetler. Yani bu iki alanda da asıl olan şey iletilen mesaj, hissettirilen duygudur. Bu sebeple halkla ilişkiler ve sanat tıpkı sağ el ve sol el gibidir. Birbirinden ayrı çalışsalar da birbirlerinden destek alırlar ve birlikte inşa ederler. Her iki alan da bir diğeri için çok büyük bir önem arz eder ve var olabilmek için halkla ilişkiler ve sanatın birbirlerine ihtiyaçları vardır.
Halkla ilişkilerin sanat için önemini bir örnekle anlatmak gerekirse Van Gogh’un yaşam öyküsünden daha çarpıcı bir örnek olacağını düşünmüyorum. Hollandalı ressam Vincent Van Gogh, eserleri ile günümüzün en çok bilinen ve takdir edilen ressamlarından biridir. Fakat bu durum her zaman böyle değildi. Van Gogh’un hayat hikayesini bilenler, bu dahiyane ressamın eserlerinin ancak o öldükten sonra değerlenmiş olduğunu ve hayatının üzücü bir sefalet içinde geçtiğini duymuşlardır. Vincent Van Gogh’un resim simsarı olan ve hayatını resim alıp satarak kazanan kardeşi Theo, o hala hayattayken günümüzün en değerli eserlerinden olan bu resimleri satmaya çalışmış fakat bir türlü başarılı olamamıştır. Bu nasıl mümkün olabilir ki diye soruyor insan kendine, bu kadar yetenekli bir ressamın eserleri nasıl değer görmez? İşin aslı, o zamanlardaki Paris sanat çevresi Vincent’ın yetenekli olduğuna inanmıyordu. Kendine has bir üslupla yaptığı resimler bir türlü satmıyor, ilgi görmüyordu. Kardeşi Theo’ya olan mektuplarından birinde “Satılabilecek bir resim yapabilirsem dünyalar benim olacak.” yazan Vincent, kitlelerin isteğine göre resim yapmayı reddediyor ve kendi özgün tarzını sürdürüyordu. Yaşamı boyunca fiziksel ve mental hastalıklarla yıpranan ve 37 yaşında daha çok gençken hayata veda eden bu eşsiz sanatçı, maalesef ki hayatını fakirlik içinde, sanatı hakkında takdir edilmeden ve belki en acısı da kendini kimseye anlatamadan mutsuz bir şekilde geçirdi. Ölümünden sonra bugün, bir eserinin milyon dolarlar değerinde olması akıllara şu soruyu getiriyor: Bir sanat eserini değerli kılan nedir?
“Bir sanat eseri ancak alıcısı ile var olabilir” der Sıtkı M. Erinç. Burada alıcı, eseri yorumlayan ve değerlendiren kitledir. Kitlenin algısıdır sanat eserini değerli veya değersiz kılan. Obje-suje ilişkisidir. Bu algıyı da halkla ilişkiler yönetir.”
Halkla ilişkiler mesleği, nasıl bir ürünü veya hizmeti kitlelere tanıtıyor ve algısını yönetiyorsa aynı şekilde sanat eserinin de kitlelere tanıtılmasında en büyük rolü oynar. Önemli olan eserin anlatacağı hikayeyi belirlemek, bunu hedef kitleye yaratıcı bir şekilde ulaştırarak görünülürlük yaratmaktır. Halkla ilişkilerinse yaptığı iş tam olarak budur. Günümüzde bir sanatçının, bir halkla ilişkiler profesyonelinin yardımı olmadan yükselmesi imkansıza yakındır. Çünkü eserlerin tanıtımı için sergiler düzenlemek, etkinlikler yapmak, sanat yazarları ve eleştirmenlerle iletişime geçmek, koleksiyoncular, küratörler, alıcılar ve destekçilerle ilişkileri kuvvetlendirmek, işbirlikleri yapmak, basında yer almak gibi kriterler gereklidir. Günümüzde sosyal medya, sanatçılara kendi PR’larını yapmak konusunda özgürlük getirmiş ve küçük çaplı sanatçılar bu şekilde seslerini duyurabilmeye başlamış olsalar bile büyük çaplı işler daima bir strateji ve network gerektirir.
Bunun yanı sıra halkla ilişkilerin de sanata ihtiyacı vardır. Sanat aslında iletişimi sağlayan bir araçtır, duygular sanatla aktarılır ve zihinlerde yer eder. Ezerlediğiniz onca bilginin aklınızdan uçup gittiğini fakat yıllar önce dinlediğiniz bir şarkının sözlerini bugün nasıl kolayca hatırlayıp söyleyebildiğinizi düşünün, veya size yoğun bir duygu hissettiren bir anın hafızanızda nasıl kalıcı bir şekilde yer ettiğini. İnsanlar duygularıyla öğrenirler, duygusal tepki verdikleri şeylerle var olurlar.
Alıcıya ulaştıracağımız mesaja bir duygu yükleyen, onu anlamlı ve kaliteli kılan şey sanattır. Halkla ilişkiler dünyasında sanat ve estetik kaygılar gözardı edilerek yapılan işler unutulmaya mahkumdur. Sanat bize kalıcılık sağlar, yaratıcılık ve ilham sağlar. Sanat sonsuz bir okyanus gibidir ve bu okyanusta mesajımıza bir karakter yaratabilmek için derinlere dalmamız gerekir. Eğer mesajımıza bir derinlik katmazsak ortaya çıkaracağımız işler bir doktor reçetesinden farksız olacaktır. Halkla ilişkileri etkileyici kılan şey sanattır, yaratıcılıktır.
Kısaca şöyle diyebiliriz:
Sanat, halkla ilişkilerin ruhudur. Bu sebeple bu iki alan birbiri ile beslenerek büyür, gelişir ve başarıya ulaşır. Sonuçtaysa, ne halkla ilişkiler sanat olmadan, ne de sanat halkla ilişkiler olmadan varlığını sürdürebilir.
Alize ATAÇ