Geçmişinde çeşitli inanç sistemlerini barındıran Türkler, her inanç değişiminde mevcut değerlerini yeni inanca uyarlamak zorunda kalmışlardır. Bu durumu en belirgin şekilde Şamanist inanışların İslam’a uyarlandığı Dede Korkut Hikayeleri üzerinden görürüz.
Tarih boyunca diğer milletler gibi Türkler de çeşitli dinlerin mensubu olmuş ve dünyaya farklı bakış açılarıyla bakıp yaşamı anlamlandırmaya çalışmıştır. Bir inanç sisteminden diğerine geçiş sırasında toplumda yaşanan değişimler, eski inancın kalıntıları ve yeni adetler toplumu etkilediği gibi toplumun yarattığı eserleri de etkiler. Türklerde bu değişime, ortaya çıkan anlatıların doğaüstü ögeleri üzerinden tanık oluruz. Fuad Köprülü’ye atfedilen “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.” ifadesi bu Oğuznamelerin değerini gözler önüne serer. Türklerin İslamiyet’i kabulüyle beraber bugünkü şeklini alan Dede Korkut metinleri geçiş dönemi eseri olarak nitelendirilmiş ve toplumun zihin dünyasındaki değişimi resmetmiştir.
Dede Korkut destanlarında doğaüstü birçok tip mevcuttur. Bunlar dini özellikleri olan ve doğa ile ilişkili olan olmak üzere iki kategoride değerlendirilebilir. Peri ve Tepegöz tabiatla ilişkili olağanüstü varlıklardır. Düzeni ve bu düzenin bozulmasını temsil ederler. Azrail ve keramet sahibi Hızır da doğrudan İslam’a bağlı tiplerdir. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Destanı İslam’la beraber değişen zihin dünyası hakkında çokça bilgi verir. Deli Dumrul, kurumuş bir çay üzerine köprü kurmuş; köprüden geçenden söke söke geçmeyenden döve döve para alan biridir. Bir gencin öldüğünü öğrendiğinde yiğitlik taslayıp “Kimdir bu adamın canını alan? Azrail çıksa da alt etsem!” diye söylenmeye girişir ve doğanıyla Azrail’i avlamaya çıkar. Azrail ile karşılaşan Dumrul, Allah’ın kudretini ve gazabını tanır. Ecel ile pazarlığının ardından bir can karşılığında kendi canının bağışlanacağını öğrenir. Anne ve babası ona canını vermek istemez. Ümitsiz bir şekilde eşi ile vedalaşmaya gittiğinde eşi olanları öğrenip kendi canını feda etmek ister. Bunun sonucunda Allah, Dumrul’un anne ve babasının canını alıp bu çiftin ömrüne ömür katar.
Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Destanında olduğu gibi din değişimi birçok şekilde anlatılara ve bu anlatıların doğaüstü unsurlarına etki eder.”
Deli Dumrul, Müslüman olmasına rağmen Azrail’in kim olduğunu bilmemektedir. Kahraman, destanda İslam’ın kuralları ve Allah’ın kudreti ile karşılaşır. Bu anlatıyı üreten toplumun bilinç dışı bize çok şey söyler. Bilgin Saydam’ın Deli Dumrul’un Bilinci kitabında olay örgüsündeki her durum yorumlanmaktadır. Deli Dumrul ölen gencin ruhunun Şamanizm’de olduğu gibi yer altına çekildiğini düşünür ve onu kurtarmak ister. Doğanı ile Azrail’i arayışı Şamanist ritüellerdeki ruh kovmaya benzer. Karşılaştığı Azrail’in alt edilebilecek bir güç olmadığını ve kudreti sonsuz olan Allah’ın görevlisi olduğunu öğrenir. Anne ve babasının öldürülüp Deli Dumrul’a ve eşine uzun bir ömür verilmesi de eski inancın silinip yenisinin kabul edilmesini sembolize ettiği şeklinde yorumlanabilir. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Destanı’nda olduğu gibi din değişimi anlatılara ve bu anlatıların doğaüstü unsurlarına birçok şekilde etki eder.
İnsanlığın var olduğu günden bugüne toplumlar cevap bulamadıkları olaylara doğaüstü nedenler atfetmiştir ve çeşitli kültler meydana getirmiştir. Zamanla bu inanmalar değişime uğramıştır. İnsanlığın gelişimi gibi toplumdaki dinin değişimi de bu varlıkları evrimleştirmiştir. Bu değişimi iki farklı şekilde sınıflandırmamız mümkündür: Eski kutsalın demona dönüşmesi ve eski varlığın özelliklerinin yeni varlığa yüklenmesi. Eski inanç sisteminde kutsal olan kimi tabiatüstü varlıkların yeni din içinde kötücül bir hale bürünmesi durumu görülür. Kimi araştırmacılar Umay Ana’nın alkarısına dönüştüğünü öne sürer. Türk mitolojisinde kadınlara doğum sırasında yardım etmesi, çocukları belli bir yaşa gelene kadar koruması ve savaşa gidecek orduya güç vermesi gibi özellikleriyle bilinen Umay Ana’nın bir işareti de hayvanları geceleyin terletmesidir. Daha çok atların gece vakti terlemesi ve gündüz vakti saçlarının örülü halde bulunması bu tanrıçanın hikmeti olarak değerlendirilir ve bu durumun bereket getireceğine inanılırdı. İslam’la beraber hayvanlarının terlemeye devam ettiğini gören insanlar yeni inançlarında Umay Ana gibi bir tanrıçaya yer olmadığından bunu alkarısına atfetmeye başlamıştır. Umay Ana bir nevi şeytanlaşmıştır. Alkarısı, Umay Ana’nın tüm özelliklerinin aksini gösterir. Lohusa kadınlara zarar veren ve bebeklerin ciğerlerini yiyen bu yaratık aynı zamanda geceleyin atları kaçırıp hayvanları yormakta ve terlemelerine sebep olmaktadır.
Eski varlığın özelliklerinin yeni varlığa yüklenmesi durumu da cin inancı üzerinden değerlendirilebilir. İslam dini mitlere ait varlıkların tümünü reddeder. Müslümanların kabul ettiği tek doğaüstü canlı cindir. Bir başka dinden İslam’a geçen toplumlar da günlük hayatlarında, efsane ve masallarında etkin role sahip kötücül varlıkların özelliklerini yeni dinin kabul ettiği cinlere yükleme eğilimi göstermiştir. Kur’an’da belli sınırlarıyla bildiğimiz cinlere atfedilen biçim değiştirme ve insanlara zarar verme gibi özellikler eski Şamanist inançlardan kalmıştır. Bir insanın biçim değiştirmesi de pratik hayatta mümkün olmayan bir hadisedir. Bu duruma don değiştirme denilir. Aşkın insanlar olarak değerlendirilen Şamanların don değiştirerek çeşitli hayvanların kılığına girebildiği düşünülürdü. Eski inançların günümüz algısında, menkıbe ve hikâyelerinde etkisinin oldukça büyük olduğunu görmek kaçınılmazdır. Anadolu’da keramet sahibi dervişlerin, çeşitli hayvanların –genellikle geyik- donuna girdiği anlatılar da Şamanist dönemin uzantılarındandır. Kim bilir belki de dünyanın neresinde olursa olsun erginlenen insanoğlu benzer kerametler göstermektedir.
Kur’an’da belli sınırlarıyla bildiğimiz cinlere atfedilen biçim değiştirme, insanlara zarar verme gibi özellikler eski Şamanist inançlardan kalmadır.”
Leave a Reply