Hüzünlü Bir Tebessüm: Arkadaşımın Evi Nerede

Arkadaşımın Evi Nerede? ile dostluk ve başkasının faydasını gözetme bağlamında vicdan mefhumlarını çok sıcak bir tonla işler Kiyarüstemi. Başta yaygın disiplin anlayışı olmak üzere toplumun çeşitli kavramları kavrayış tarzına getirdiği bakışla finalde seyircinin yüzünde hüzünlü bir tebessüm bırakır.

Yaşamın ve yaşamanın kendisini her şeyiyle kucaklayan İranlı yönetmen, en basit deneyimleri dahi seyirciye yalın üslubuyla aktarır. Onun biricik kaynağı her zaman canlı olandır, hayattır. Filmleriyle ortaya koyduğunun yeni bir şeyler yaratmaktansa var olanı göstermek olduğunu her fırsatta dile getirir. Ressam olma hayaliyle büyüyüp bu işi beceremediğini düşündüğü için grafik tasarıma yönelerek sinemayla haşır neşir olmaya başlayan Kiyarüstemi, kreatif süreçlerin belli koşullar gerektirdiğini ifade eder. Bu bağlamda, kendi yapıtlarının mevcut koşullara dayandığını dile getirir. Yani eğer etrafında erişilebilir bir yapımcı varsa film yapar, yoksa ışığın varlığı doğrultusunda fotoğraf çeker. Elinde kalanın yalnızca kalem ve kağıt olduğu durumda ise şiir yazar. Bir başka deyişle Kiyarüstemi için şahit olduklarını veya deneyimlediklerini aktarma yolunda aşılamayacak engeller yoktur çünkü o yaratma veya gösterme eyleminin bizzat kendisinden haz duyar.

Acele et ve arkadaşını bul,’ dedim ona. ‘En yakın zamanda evlerimize dönmemiz gerekiyor.”

Arkadaşımın Evi Nerede? (1987), sinema teorisyenlerince Koker Üçlemesi olarak nitelenen filmlerin ilkidir. 1990 yılında İran’da yaşanan deprem sonrası bu filmde rol alanları ziyaret amaçlı Koker köyüne giden Kiyarüstemi, ilk filmin başrolü olan çocuğu (Ahmed/Babek Ahmed Poor) arama amacı da taşıyan bu yolculuğunu konu edinen ikinci filmi çekmeye karar verir. Üçlemenin son filmi ise ikinci filmin çekim süreci ve bu sırada gelişen bir aşk etrafında şekillenir. Başlangıçta böyle bir üçleme yapma hedefi olmasa da Koker köyü noktasında kesişen bu filmlerin ilki olan Arkadaşımın Evi Nerede? belki de yetişkinlerden daha yetişkin bir çocuğun vicdan ve arkadaşlık kavramlarıyla olan ilişkisi ekseninde ilerler.

Çoğunlukla oyunculuk alanında profesyonel olmayan kimselerle çalışan ve sinemada gerçeğin biraz da yalanlarla aktarılabileceği fikrine sahip olan yönetmenin şu sözleri oyuncu yönetimindeki azmini ve başarısını doğrular niteliktedir:“Çekimlere başlamadan birkaç hafta önce bazı şeyleri düzenlemiştim bile; Babek’i yerleştirdiğimiz sahte sınıfı özenle oluşturmak gibi. Bu, çocuğun en başından beri arkadaşının defterini yanlışlıkla aldığını ve bizim, yani film ekibinin, defteri iade etmesi için Tahran’dan yardıma geldiğimizi sandığı anlamına geliyor. Babek için en önemli olan şey, defterin olabilecek en kısa süre içinde sahibine verilmesini sağlamaktı. Biz de bu esnada, kendisini konu alan bir film çektik. ‘Acele et ve arkadaşını bul,’ dedim ona. ‘En yakın zamanda evlerimize dönmemiz gerekiyor.’”. Özellikle İtalyan neo-realizmiyle bağdaştırılabilecek olan amatör oyuncularla çalışma tercihinin sebebini ise Kiyarüstemi, kişinin oynayacağı karaktere olan yakınlığının sağladığı katkı olarak açıklar.

Süregelen kültür ve sansür fenomeni etkisiyle İran sinemasında gelişen dolaylı anlatı ve çocuk karakter kullanımı Kiyarüstemi’ nin simgesel anlatımında kendine genişçe bir yer bulur.”

Ahmed’in sahip olduğu sorumluluk bilincinin temeline indiğimizde ister istemez disiplin öğretisiyle karşılaşırız. Zira onun defteri arkadaşına teslim etmesindeki istikrarı çocukluğun getirdiği saflığın yanı sıra çevresinde tanık olduğu ve maruz kaldığı disiplin anlayışından da kaynaklanır. Annesinin izin vermemesine rağmen defteri verme amacıyla evden çıktığı durumdaki gibi yeri geldiğinde otoriteyi kısmen de olsa çiğneyebiliyorken öğretmeninin kurduğu baskıyı kıramamasının tabii ki bir açıklaması vardır. Annesinin sözüne karşıt hareket ettiğinde bu konuda herhangi bir tepkiyi alacak olan kişi kendisiyken defteri teslim edemezse öğretmen tarafından cezalandırılacak olan ise arkadaşı Mohammed Reza’dır. Dedesinin sigara almaya gitmesini üç tekrarın sonunda dahi olsa kabullenmesinin sebebiyse çoğu kültürde yer edinmiş olan yaşını almış insanlara ve onların sözlerine gösterilen hürmettir. Neticede, Ahmed’in temel motivasyonu kendisi yüzünden bir başkasına zarar gelmemesi isteğidir. Ayrıca evinin bahçesindeki sekansı hatırlayacak olursak kendi ödevini yaparken onca yolu yürümek yerine arkadaşının ödevini de yapması dikkatimizi çekmiş olacaktır. Bunu yaptığı vakit en çaresiz kaldığı andır ve elinden başka hiçbir şey gelmediğinde onun da ödevini yapmayı tercih etmiştir. Belli bir yaşın üzerindeki insanlar için bunun başlangıçta yapılması gereken olduğu aşikardır. Ancak tam da bu noktada var olan arkadaşlığa yüklenen manayı küçük bir çocuk gözünden duyumsamış oluruz. Ortada tatsız bir karışıklık varken çözüm yolu olarak en pratik ya da kolay olanı seçmektense onun nazarında en doğru olanı seçmesi tüm süreci değerli kılar. Bu kadar basit bir deneyimin bizde bıraktığı etkinin aynı oranda olmayışının sebebiyse tam olarak burada yatar: Herhangi bir filmde, sinemada görmeye alışmadığımız minimal olaylar merkeze alındığı takdirde birdenbire basitliğin ardındaki inceliği fark ederiz ve beklenmedik bir tesir altında kalmış hissederiz. Kısaca, gerçekten hayatın içinden ve sıklıkla göz ardı ettiğimiz durumları bazen yalnızca bize gösterildiği zaman görebiliyor oluşumuz kapsamlı bir yorum olacaktır.

O da demir kapı istiyor. Demir kapıların ömürlük olduğunu duymuş. Bir ömrün süresini nasıl hesaplıyorlar bilmiyorum.”

Yaygın disiplin anlayışının filmdeki yerinden daha detaylı bahsedecek olursak özellikle iki demirci üzerinden kurulan geleneksel ile modern olan arasındaki çatışmaya değinebiliriz. Kiyarüstemi bu tartışma konusuna diğer filmlerinde de az çok yer vermektedir. Bu doğrultuda, Arkadaşımın Evi Nerede?’de bu iki kavramın kaynaşması söz konusudur. Geleneksel olanın eskimesi ve zamanın şartlarıyla uyuşamaması problemleri baş gösterebiliyorken modern olanınsa sorgulayıcı yönü hasebiyle çoğunlukla maddi kazanç odaklı bir tavırla hareket etmesi sonucu oluşturduğu mesafe, kişiyi üründen uzaklaştırmaktadır. Yalnız film şunun da altını çizer: Her ne kadar belli bir modernleşme sürecini deneyimlemiş yahut halihazırda deneyimliyor olsak da başımız sıkıştığında geleneksel olana sığınmaktan en azından her zaman kaçınmıyoruz. Ahmed’in köpek havlamasını duyup yaşlı demircinin yanına koşması gibi iki mefhum arasında da bu tarz bir bağlantı üzerine düşünülebilir. Ancak kişilerin küçüklükten itibaren geleneklere olan genellikle zorunlu ve mutlak inancının ve onlara öğretilenleri çoğunlukla sorgulamaksızın bir sonraki nesle aktarma dürtüsünün yol açtığı problemler gayet göz önündedir. Bu durumda “Tecrübenin kıymetini göz ardı etmeden minimum dogmatik tavırla aktarmanın bir yolu bulunabilir mi?” sorusu akıllara gelir ki o da kişinin kendi içinde irdelemesi gereken bir husustur. Kiyarüstemi için filmler esnek ve değişkendir. Bu sebeple net cevaplar vermektense ortaya büyük sorular atmak en azından değişim sürecine olan katkısıyla filme bir katman kazandırır.

Ait olduğun yerde kalmak önemli.”

Sonuç olarak otorite baskısı, ezilme duygusu veya defterin arasındaki bir çiçek görüntüsünün inceliği tümüyle yaşamın parçalarıdır. Bu sebeple, her birine süregelmiş etiketlerle yaklaşmaktansa yaşananları çözümleyip gerçekliğin bilincine varmak ve bu doğrultuda bir yol çizmek Kiyarüstemi nazarında değerli olandır. Onun filmlerinde rast geldiğimiz şey ise zaman zaman arka plana atılan ve bahsettiğimiz hüzünlü tebessüme sebep olan kavramlar anımsandığında yaşanan uyanışlardır.

Kaynakça:

sensesofcinema

Abbas Kiyarüstemi ile Sinema Dersleri, Paul CRONIN, Redingot Yayınları, 2017.

wikipedia

youtube

Leave a Reply

Your email address will not be published.